Kararımı verdikten sonra kendimi uzun bir esaretten kurtulmuş, özgürleşmiş, yıllar sonra ilk defa güneşe çıkmış gibi hissettim. Hayatımın ve kararlarımın sadece kendime ait olduğunu bilmek müthiş bir duyguydu. Bana hiç bir şey vermeyen, hep talep eden, hep alan kişiden kurtulmuş, sırtımdan çoookkkk ağır bir yükü atmış, ferahlamıştım. Hayatımın parçalanmış, dağıtılmış yapbozlarını toplamaya, yapıştırmaya, elimde kalanlarla yaşamaya değer bir hayat kurmaya bakacaktım bundan sonra. Duygularım, kişiliğim vahşi hayvanların saldırısına uğramış gibi darmadağın bir çiçek bahçesi gibiydi ama neredeyse tamamen yitirdiğim yaşama arzumu ve sevincimi tekrar kazanabilir, gönül bahçemi yeniden yeşertebilirdim.
Kendimi bulduğumda ruhen ve bedenen yaşlanmış, yıpranmış, yaşamaya takatimin kalmamış olduğunu gördüm. Oysa yıllarca hep gelecek günlerde mutlu olacağım, ertelediğim hayatın acısını çıkaracağım ümidiyle tutunmuştum hayata ... Şimdi ise hayatım tamamıyla benimdi fakat yıllarca özlemini çektiğim şeyleri yapmayı istemeyecek kadar yorgundum; örselenmiş, hoyratça hırpalanmış yaralı yüreğim avucumda öylece kalakalmıştım. Kendimi böyle görünce, ayrılma kararı verecek gücü bulduğum için bir kez daha kutladım kendimi... Bu ruh haliyle daha ne kadar katlanabilirdim Serkan'la yaşamaya??? Son zamanlarda sabahları uyanacak sebebim bile kalmamıştı ve İstanbul'da yeni bir hayat kurabileceğime inanmayacak kadar güçsüz, zayıf ve zavallı hissediyordum kendimi...
Serkan, gitmekten vaz geçeyim, kendisine köleliğe devam edeyim diye İstanbul'a yerleşme konusunda bana hiç destek olmadı, yardım etmedi, her zaman olduğu gibi yine hayat karşısında yapayalnız bıraktı beni. Ben bile kendime şaşıp kaldım, çok zor oldu ama sanki mucize gibi her şey yolunda gitti ve her şeyin üstesinden tek başıma gelebildim; İstanbul'da yeni bir hayata başladım. Serkan'ı bırakıp gitmek, kirli bir gömleği çıkarıp atmak kadar kolay oldu. Bıraktığıma içimin yanacağı, özleyeceğim, arayacağım tek bir anımın olmadığını gördüm. Yirmi üç yılı birlikte geçirmiştik ama bizim ne şarkımız vardı, ne hatıra bıraktığımız mekanımız; bizim evliliğimiz onun çıkar ilişkisiymiş, beni yıllar yılı yalanlarla kandırmış, ben de salakmışım, ne deyim !!!
Gökçe ve Berke de sanki çok sık görüşmedikleri bir komşudan ayrılır gibi kolay ayrıldılar Serkan'dan. Onların da babalarıyla biriktirdikleri anıları yoktu belli ki ... Serkan'la hayatımız 3+1 oldu hep. Gökçe, Berke ve ben üç kişilik bir aileydik ; Serkan kendini esirgedi hep bizden; hayatını korkunç bir bencillikle ayırdı, hep kendine sakladı. Bize dahil olmayı, dört kişilik bir aile kurmayı istemedi hiç; bazen bize dahil olmak kendini zorladığında da öfkesi burnunda sinirden patlayacakmış gibiydi hep... Sürekli eleştirdi, kınadı, suçladı, hakaret etti, incitti, örseledi, hırpaladı ... Ruhsal durumu bozuktu fakat bunu kabul etmiyor, iyi olmadığını, tedavi olması gerektiğini söylediğim zamanlar kendisinin değil benim ruh hastası olduğumu, evlendiğimizden beri hiç iyi olmadığımı söylüyordu sürekli. Ayrılma kararımı bildirdikten sonra depresyon ilaçları kullanmaya başladı; onun alfabesinde bunun anlamı, hasta olduğumu kabul ediyorum, bak ilaç kullanmaya da başladım, ne olur gitme, demekti ama yirmi üç yıldan sonra geçmiş olsun; bad-ül harab-ül Basra; Basra harap olduktan sonra !!!...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder