6 Mart 2008 tarihli günlüğüm
Sanki birdenbire kalp gözüm açıldı da aslında Serkan'ın beni çoktan hayatından çıkarmış, daha doğrusu beni hiç bir zaman hayatına almamış olduğunu gördüm. Bana karşı davranışlarında değişiklik yok, hep aynı ama bu aralar, aşkım, hayatım sözcükleri fazlalaştı. Bu davranışlarının bana karşı değişen duygularını, belki de başlayıp devam eden yeni bir ilişkiyi maskelemek için olduğunu hiç düşünmemiştim. Bakışlarında bana karşı sevgi hissetmiyordum, davranışları hiç güven vermiyordu ama bana duygu ve düşüncelerini açmadan hayatımız hakkında kararlar aldığı ve bunları uygulamaya koyduğu gibi olasılık hiç aklıma gelmemişti. Birden kafamda ışık çaktı, olayları birbirine bağlayınca, "Tabii ya, ben bunları daha önce de yaşamıştım, nasıl oldu da uyanamadım." dedim kendi kendime. O andan itibaren nasıl oldu bilmiyorum, onu hayatımın geçmişte kalan değersiz bir parçası gibi görmeye başladım. Ne beni sevmediği, ne de başka bir kadınla bir şeyler yaşadığı düşüncesi içimi acıttı. On yıl önceki ihanetini öğrendiğimde hissettiğim çıldırasıya kıskançlıktan eser yoktu. Sadece, benim hayatımla ilgili alınan karar neden bana söylenmedi, neden hala beni kandırmaya devam ediyor, bu duygular dehşetli rahatsız etti beni.
Ben, bütün bencilliğine, hatalarına, yanlışlarına, ihanetine rağmen sırf çocuklar için aile birliği bozulmasın diye ömrümü onunla geçirebilir miyim diye her yolu denerken, o kendisine çıkış bulmuş fakat beni de elinde tutabilmek için, aşkım-hayatım-canım... edebiyatına devam ediyormuş. Nereye kadar saklı kalabilirdi ki ... Aklında boşanıp başkasıyla evlenme planı var mı, sanmam; kapalı kutu, duygularını hiç ele vermez. Evlilik denen yıllardır sürüklediğimiz boş çuval hakkındaki kararı nedir bilmiyorum ama ben içim hiç acımadan onu hayatımdan çıkardım. Henüz yatakları ayırmadım ama yabancı gibi her birimiz yatağın en ucunda yatıyor, birbirimize değmemeye özen gösteriyoruz. İçimde ona karşı hiç bir duygu ve istek kalmamış. Buraya kadarmış, diyorum; yıllardır hayatım, sağlığım pahasına yuvamı ayakta tutmak için mücadele ettim, dikiş tutmadı ...
Serkan'ın öfke patlamalarından sonra ondan duygusal ve bedensel olarak uzaklaşır, bir süre ruhumu onarmaya,yaşadıklarımı hazmetmeye çalışırdım. Günler, bazen haftalar sonra barışır, aynı şeylerin bir süre sonra tekrar yaşanacağı korkusuyla devam ederdim sınırlı iletişimime ...Ruhumun ne kadar yaralandığını, incindiğini, kırıldığını; sevmeye, sevilmeye ne kadar aç olduğumu, hiç bir zaman bütün olamadığımızı, kendimi çok yalnız hissettiğimi, hiç bir acımda onu yanımda bulamadığımı ... hiç ama hiç bir şey anlatamazdım ona, duygularıma dair ... Sadece onun belirlediği sınırlar içinde, duymak istediklerini söyleyerek, arada sohbet ederdik. Bu göstermelik iletişim çocuklar yatıncaya kadar sürer, daha sonra o rakı tepsisini hazırlayarak, geç saatlere kadar ya balkonda oturur ya salonda televizyon izlerdi. Bense, hem zamanım olmadığı, hem de çocukları televizyondan uzak tutmak için örnek olmak amacıyla televizyon izlemez, yatak odasına çekilerek yoga yapar, kitap okur, günlük yazardım.
Yatağa o kadar geç gelmesinde hiç kasıt aramamıştım o güne kadar. Birdenbire aklıma geldi; benim birlikte olma isteğimle karşılaşmamak, buna mecbur kalmamak için yatağa ben uyuduktan çok sonra geliyordu muhakkak... Benimle hiç bir tensel temasının olmaması için yatağın en ucuna uzanır, sırtını bana döner öyle uyurdu. O kadar uzağımda yatardı ki aramızdaki boşluktan soğuk girer, beni üşütürdü. Belki birlikte olduğu kadına söz vermişti, benimle beraber olmayacağına dair. Ben hayrını görmedim, varsın başkası görsün!!! Birbirlerinin gerçek yüzünü gördükten sonra, diğer ihanetinde olduğu gibi yalvar yakar bana dönmeye çalışmasın da kiminle ne yaparsa yapsın Benim ondan sıtkım sıyrıldı, onunla bir gelecek ümidim kalmadı; çocukları utandıracak durumlara düşürmesin de kendini, kiminle ne yaparsa yapsın...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder