24 Şubat 2014 Pazartesi

8 MART HANGİ KADINLARIN GÜNÜYDÜ ???

8 Mart 2008 tarihli günlüğüm

Bu gün 8 Mart, Dünya Emekçi Kadınlar Günü ...  Galiba benim de günüm ... Serkan tarafından kadın olarak görülmesem, yalnızca anne ve hizmetçi olarak kabul edilsem de, bana hissettirilmeyen kadınlığımı fark edip, günümü kendimce kutlamayı ve yaşamayı planlamıştım dün. Tüm hafta sonu işlerini pazara ertelemeyi, kendimi şımartmayı, canımın istediği şeyleri yapmayı kurmuştum. Serkan Berke'yle ilgilenirse, Atatürkçü Düşünce Derneği'nin kadınlar günüyle ilgili düzenlediği panele katılacak, sonra da giyip kuşanarak, gönlümce gezip dolaşacaktım. Serkan, bu gün balığa gideceğini, pazar günü de nöbetçi olduğunu söyleyince planlarım bozuldu.

Berke'yi babasıyla birlikte balığa gitmesi için ikna etmeye çalıştım fakat sabahın dördünde uyanıp gitmesine gönlüm razı olmadığı için üstelemedim. Serkan benden önce Berke'ye sormuş, yarın balığa gidebilir miyim, diye; Berke, izin vermemiş, gitmeni istemiyorum, demiş. Serkan'ın, ertesi gün nöbete gidecekken, cumartesi gününü çocuklarıyla değil de, arkadaşlarıyla birlikte balıkta geçirmek istemesi beni çok üzmüştü. Serkan, kendine ait tek kişilik dünyasının sınırlarını bize karşı öyle dirençli bir şekilde koruyor ki, o kalın duvarları aşıp dünyasına girmek ya da onu bizim dünyamıza dahil etmek mümkün olmuyor. Biz üçümüz bir tarafta, o bir tarafta. Tercih ettiği dünya için nelerden vaz geçtiğinin farkında değil, ya da farkında da, vaz geçtikleri umurunda değil ... Berke babasıyla birlikte vakit geçirmek istemişken, kendi zevklerinin peşinde koşmanın bedeli onun hesap edemeyeceği kadar ağır; Serkan bunun farkında değil, kendi etrafında pervane olmuş, dönüp duruyor, evliliğimiz boyunca olduğu gibi ...

Gökçe, bakkaldan dönüşte kapıyı anahtarıyla açınca, sesi duyan Berke koşarak kapıya gitmiş, ablasını görünce hayal kırıklığıyla, "öffffff" diyerek geri dönmüş. Gökçe, "Ne oldu, babam mı zannettin?" deyince, "Evet" demiş. Duyunca çok üzüldüm, Berke'ye  bu gün fazladan bir saat bilgisayarda oynayabileceğini söyledim, kendini iyi hissetnesi için.

Bulaşık, çamaşır, yemek, balkonları yıka, ortalığı topla... derken, Gökçe dersaneye gitti. Geçen gün Serkan'ın gömleklerinin arasına sakladığı şarabı bulup bir kadeh içmiştim; günümü kutlamak için bu gün şişenin kalanını bitirdim. Önce, biraz içip bırakmaya niyetliydim, sonra durumum çok acıklı göründü, halime acıdım, efkar bastı, hepsini bitirdim.

Balkondan ailece gezintiye çıkmış insanları izliyorum içim paramparça ... Ben mi ev işlerini yetiştiremiyorum, bu kadınlar  işlerini ne zaman bitirip gezmeye çıkıyorlar, diye soruyorum kendime. Çevremdeki erkekler ev işlerini eşleriyle paylaşıyorlar ama Serkan öyle değil. O, kadın modeli olarak annesini görüyor, onun ev kadını olduğunu,benimse iş hayatım bir yana toplumda saygın bir yerimin olduğu umurunda değil.  Dernek ve parti çalışmalarımın zevk için yaptığım hobi değil, yüreğimin ve vicdanımın gerektirdiği zorunluluk olduğunu anlatamıyorum yıllar yılı. Gülünç gerekçelerle reddediyor ev işlerinde bana yardımcı olması gerektiği yönündeki isteklerimi: Anam yapıyordu, sen de yapacaksın ... Senin hesabın benle değil Allah'la,, hesabı bana değil ona sor; Allah seni kadın yaratmış beni erkek, ev işleri kadının görevi, yapacaksın ...

Bunları düşünürken, telefonuma kimden olduğu bilinmeyen bir mesaj geliyor : "Asıl köleler esaretinin farkında olmayanlardır. Goethe! Dünya Emekçi Kadınlar Günü ile sınıfsız sömürüsüz bir dünya için mücadele ..."  Sınıfının ve cinsiyetinden ötürü  sömürüldüğünün farkında olmamak, ayrıcalıktır ... Mutluluk verir insana, durumunu idrak edememek, farkında olmamak ... Fransız düşünür Mirabeau'nun dediği gibi; Tanrım, beni alelade bir insan yapınız ... Ne yazık ki, ben kadın olduğumun ve bu nedenle sömürüldüğümün farkındayım ve bu durum çok acı veriyor.

Kadın olmanın avantajlarını kullanarak rahat bir hayat yaşamak vardı oysa ki ... Nazlı, işveli, kadınlığını pahalıya satarak erkekleri kullanabilen, hayat yükü çekmemiş, bakımlı bir kadının hayatı çok daha kolaydı. Annemden bana miras eyvallahsız Amazon olmanın bedeli fitil fitil burnumdan geldi ... Benim gibi güçlü, onurlu, her işin altından kalkabilen kadınlara yüklendikçe yükleniyor hayat ...

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü'nde balığa çıkmak isteyen kocaya, "Hooopppp, dur bakalım, 8 Mart benim günüm, ben dilediğim gibi geçireceğim bu günü; sen ev işlerini yapacak, çocuklarla ilgileneceksin." demek vardı ama diyemedim işte; öğretilmiş çaresizlik diyorlar buna psikolojide, değil mi ???

Neden kendime yakıştıramıyorum hakkımı savunmayı, neden hırt olduğunu bile bile kocadan bekliyorum günümü kutlamayı, neden kolayca vaz geçiyor, toplumun dayattığı rolü, yaradılışıma ters olduğunu bile bile, yutkuna yutkuna kabullenmeye çalışıyor, dünyaya gelmemin tek amacı anneliğimmiş gibi, tüm varlığımı çocuklarıma kanat ediyor ve fedakar anne rolüyle yetiniyorum her zaman olduğu gibi ... Kolayca kırılıyor, acılarımı, hayal kırıklıklarımı içime atıp üzülüyor, paramparça oluyorum. Kocam benden daha kadın, kadına ihtiyacı yok;  benim yerime kutluyor kadınlar gününü; bense, hapisanemde, evde köleliğe devam ...

Balkondan sokağı izliyorum; kadınlar arabalarıyla gezmeye gidiyorlar. Yanlarında kocaları olmasa da, çıkış yolu bulmuş, hayatlarının direksiyonuna geçmişler. Yalnız kadınlarda aynı model araba var, demek ki uygun model bu ... Bense, yirmi yıldan fazladır ehliyetim olduğu halde, direksiyona geçme cesareti bulduğum her seferinde Serkan tarafından  sindirildim, korkutuldum, geri çekildim. Cesaretimi toplayıp kendime uygun bir araba alarak, gezmek için ona muhtaç olmaktan kurtulamadım bir türlü ... Korkaklıkla suçluyorum kendimi ... Direksiyona geçtiğim, trafiğe çıkmak için kendimi hazır hissettiğim zamanlar, cesaretimi kırmak için söylediği sözlerden fazlasıyla etkilenip, geri adım attığım, vaz geçtiğim için çok ama çoookkkk kızıyorum kendime; ben de bahane arıyormuşum demek ki ..."Araban senin olsun, sana muhtaç değilim, kendime araba alırım, diyemediğim için, kendime araba alıp direksiyona kurulamadığım için kızgınım kendime ama hiç heves etmedim buna, ne yapabilirdim ki ... Sanırım çok zor değildi, Gökçe'ye kötü örnek olduğumun farkındaydım, keşke yapabilseydim ama yapamadım işte ...

Gökçe bazen, babam kendi hayatını yaşıyor, sen de hayatını yaşa, bizim için kendinden vaz geçme, değmez, sonuçta biz de kendi hayatımızı yaşayacağız, bak sonra pişman olursun, diyor. Gökçe, bizim aile modelimizi görerek, evlilik kurumundan nefret etti, erkeklerden soğudu. Serkan'a göre, ben çocukları ona karşı doldurduğum, kışkırttığım için Gökçe ona karşı mesafeli davranıyor. Yaşadıklarımız ortada, benim doldurmama gerek yok ki ... Ben evin bütün işlerini yapar, hayatın tüm yükünü omuzlarken, Serkan'ın akşama kadar televizyon seyretmesi, dışarıda istediği zaman,istediği kadar vakit geçirmesi, evle ve çocuklarla ilgili hiç bir sorumluluk kabul etmemesi, karı-koca rollerimiz arasındaki olağanüstü farklılık ve tek taraflı sömürü, görülmeyecek gibi değil ki ... "Sen ev işleri yaparken sızlanıp şikayet ederek çocukları dolduruyorsun." diyor bana. Bitmez tükenmez ev işlerini yaparken şarkı söyleyip gülmeyi, mutlu görünmeyi becerebilirsem, özellikle Gökçe mutlu olduğuma hükmeder, erkek cinsi hakkında kötü düşünmezmiş söylediğine göre.

Oysa bu gün, "Babamın beni gözden çıkarması umurumda değil de, kardeşimi boynu bükük bırakmasına çok üzülüyorum." dedi Gökçe, ben daha konuyu açmadan ... "Kardeşimi sever görünüyordu, nasıl gitti, anlayamadım." dedi. Berke'yi parka götürmek istedim, yorgun olduğunu söyledi. Babasının davranışından dolayı çok keyifsiz bu gün, ne yaptıysam neşelendiremedim. Ben de kendimi haksızlığa uğramış hissediyorum. Dışarı çıkacak gücü ve hevesi bulamıyorum kendimde.

Bu gün 8 Mart, Dünya Emekçi Kadınlar Günü ...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder