4 Haziran 2014 Çarşamba

GÖKÇE’NİN ANKARA’DA ‘BABA’DAN HATIRLADIKLARI

          

15 Aralık 2008 tarihli günlüğüm ..

Geçen yıl bir sohbetimizde Gökçe, Ankara’da babasıyla birlikte hiçbir anısının olmadığını, altı yıl oturduğumuz Ankara’da babasıyla birlikte hiçbir şey hatırlamadığını söyledi. Gerçekten de Gençlik Parkı’na, lojmanlardaki tesislere birlikte giderdik. Hafta sonları Serkan, arkadaşlarıyla vakit geçirir, aile içinde bulunmazdı. Bu arkadaşların birisinin, bir yıl ilişki yaşadığı, arkadaşının karısı Hülya olduğunu o zamanlar ruhum bile duymamıştı. Biz ailece gezmeye gitmediğimiz için de ablamlar bize gelir, hayatımıza iyi kötü renk gelirdi. Bir iki pikniğe gittiğimizi hatırlıyorum Serkan’la, başka yok … Gökçe, bir hafta sonu üçümüzün Kızılay’a gittiğimizi, havanın yağmurlu olduğunu, babasının pantolonunu çamur yaptığı için epey azar işittiğini, birlikte ilk ve son aile gezmemizin bu olduğunu söyledi. Doğrusu Serkan’ın, arkadaşının karısıyla doludizgin aşk yaşadığı, hafta sonlarını bize ayırmasını istemeyelim diye bilerek hır çıkardığı gündü o gün. Amacına ulaşmıştı; kadın olayını bilmiyordum ama bir daha birlikte çıkmayı istememiştim.

Gökçe’nin Ankara günlerindeki ‘baba’ imgesinde üç görüntü var söylediğine göre :

Kadın olayından henüz haberdar olmadığım, gelen uyarı telefonlarını ciddiye bile almadığım, ‘Ben Serkan’a kendimden bile fazla güvenirim. Kadının biri bizi kıskanıyor, aramıza girmeye çalışıyor; Serkan hiç beni aldatır mı, hele karnımda oğlunu taşıyorken …’ dediğim günlerdeki anlam veremediğim, daha sonra kadınla ilişkisinden kaynaklandığını öğrendiğim şiddetli öfke patlamalarının birinde tartışırken salonun kapısını öyle bir çarpmıştı ki, cam tuzla buz olmuştu. Gökçe ve yeni yeni yürüyen Berke korkuyla gelmiş, camların üzerlerine yağmasından kıl payı kurtulmuşlardı.

Gökçe’nin hafızasındaki ikinci baba fotografında, benim kadın olayından haberdar olduktan sonraki duygularımı, acılarımı, hayal kırıklıklarımı yazdığım günlüğümün üstüne kolonya dökerek yakma girişiminde bulunan bir ‘baba’ var. O gün de Gökçe yatağındaydı ve bütün olanları duyduğunu yıllar sonra söyledi. Ben yalvara yakara defterimi zor kurtarmıştım o gün yanmaktan ama eşyaları Manisa’ya getirirken o defteri bulmuş ve yok etmişti. Günlüğümde yazılanları okuyup, bana yaşattığı acıları unutturmaya çalışacağı yerde, deftere düşman oldu. Defteri yok ederek, o günleri yaşanmamış sayabileceğini düşündü sanırım. Zaten o günlerle yüzleşmeyi reddettiği için, yaşadığı ilişkinin boyutlarını hesaplayamadı bir türlü.. Anne-babası da yaşadığı ilişkiyi onayladıkları, kınamadıkları, dahası kocamı başka kadına gitmek zorunda bıraktığımı söyleyerek beni suçladıkları için, yaptıklarının yanlış olduğunu düşünmedi hiçbir zaman. Yaşananlar normaldi ve ben üstünü örtmeli, kimseye duyurmamalıydım. Ailesi o zamanlar ümitle boşanmamı bekliyordu. Babası bana açık açık, “Erkektir yapar; kabul etmiyorsan boşanırsın; geceleri evine gelmiyor mu, evin nafakasını vermiyor mu, sen ona bak. Kocası başka kadına giden kadın, kabahati kendinde aramalı. Sen nasıl bir kadınsın ki kocan başka kadına gitti, kendine bunu sor…” demişti telefonda. Allahtan canımın ölesiye yandığı o halimle bile lafı ağzına tıkmıştım. Sözlerim karşısında ağzını açamamıştı.”Ben oğlunu aile hayatında huzursuz, mutsuz ediyorsam, demek ki ben de mutsuzum. Peki, ben de başka bir erkekle ilişki kursam, oğluna diyebilecek misin,’Kabahati kendinde ara, sen nasıl bir erkeksin ki karın başka adamlara gidiyor?’diye… Ben namusluyum diye sen her evli kadını benim gibi mi sandın? Oğlunun yattığı kadın da evli, iki çocuk annesi, hem de arkadaşının karısı. Sizin ailenize öyle kadın yakışır; boşanayım da oğlun o kadınla evlensin.” demiştim de sus pus olmuştu adam.

Kadın olayını çevreye duyurduğum, kadının kocasına ve iş yerindeki amirlerine haber verdiğim için Serkan, cinnet anında beni boğmaya bile kalkışmıştı. Toplumun yazısız kurallarından biri de bu işte : Böyle ahlakdışı ilişkileri örtbas edeceksin. Benim olayı kapatmayışımın kini, öfkesi hala Serkan’ın içinde. Bana karşı bazen öyle duruma geliyor ki, bir kelime daha etsem kafamı duvara vura vura beni öldürecek ve hala da hıncını alamamış, öfkesini soğutamamış olacak. O derece kinli, öfkeli, nefret dolu bana karşı. O olay nedeniyle bebeğim henüz ikibuçuk aylıkken üzüntüden sütümün kesildiği, yıllar boyu depresyon tedavisi gördüğüm, kalp krizi geçirdiğim onu ilgilendirmiyor bile. Bana yaşattığı acılardan dolayı en ufak bir üzüntü ve pişmanlık duymadı.

O, dünyanın merkezi; varsa yoksa o muhteşem egosu … Geçen günlerde bana uzun süredir soğuk davrandığını, ilişkimizin ben istemesem hiç olmayacağını; hayatında bir kadın varsa bunu bilmeye hakkım olduğunu söylediğimde verdiği karşılık; ‘Sana bir daha o acıları yaşatacağımı nasıl düşünebilirsin!’ değildi. ‘Başka kadınla birlikte olayım da beni aleme bir kere daha mı maskara edesin?’ Aynen buydu cevap … Demek ki, aynı düşüncede hala; yanlış olan, evlilik dışı ilişki kurmak, arkadaşının karısıyla yatmak değil; benim bunu etrafa yaymam, ortalığı ayağa kaldırmammış. Benim duygularımın, çektiğim acıların, sağlıksız aile ortamında büyüyen çocukların ne önemi var ki!... Ben de zaten zayıf ahlaklı ve zayıf karakterli olduğunu düşünerek, ihanete bir daha cesaret edemesin diye olayı örtbas etmemiştim. Kadının umurunda değildi duyulması. Yaşadığı evlilik dışı ilişkileri, ahlaksızlığıyla dillere düşmüş bir kadındı. Kocası, yaşadıklarından haberdardı; öyle bir evlilikti onlarınki. Kocası bana telefonda açıkça söylemişti; ‘Böyle ilişkiler olur, normaldir, sen bunu kimseye anlatmayacaksın. Ben karımı böyle kabul ediyorum; sen bu olayı kapatmazsan silahımı alıp geleceğim, seni vuracağım.’

Neyse …. ‘Baba’ fotograflarından, ‘koca’ fotograflarına geçtik; dilime vurdu yine … Kızımdaki üçüncü ‘baba’ görüntüsünde, bana öfkelenip kafasını duvara vuran bir Serkan var. Yine kadın olayının tartışmasını yaptığımız bir gece kafasını duvara duvara vurmuştu da içimden, ‘Zavallının azıcık aklı vardı, o da şimdi gitti…’ demiştim. O gün, duvarı yumruklamaktan parmaklarını incitmişti, günlerce eli sargılı gezdi.

İşte Gökçe Ankara’da babasıyla ilgili olarak yalnızca bunları hatırlıyor.


Okulda Rehberlik Panosunda, endişe-kaygı- depresyon durumlarının B vitamini eksikliğinden kaynaklanıyor olabileceğini okuyunca, hemen bir kutu B vitamini hapı aldım, kullanmaya başladım. Benim anksiyetenin geçeceği yok. Bazen Serkan’nın olduğu ortamlarda boğulacak gibi oluyorum; sanki her tarafıma kızgın iğneler batıyor. Bulunduğu ortamın enerjisini emen, etrafa kötü duygular yayan asalak türü insanlardan o… İzmir’de annesine de defalarca çattı. Ailesi ona özürlü gibi davranıyor; çocuk oyalar gibi idare ediyorlar hep. Aile içinde, ‘Serkan’dır, ne yapsa yeridir.’ sözünü sık sık söylerler …

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder