15 Aralık 2008 tarihli günlüğüm ..
Geçen yıl bir sohbetimizde Gökçe, Ankara’da babasıyla
birlikte hiçbir anısının olmadığını, altı yıl oturduğumuz Ankara’da babasıyla
birlikte hiçbir şey hatırlamadığını söyledi. Gerçekten de Gençlik Parkı’na,
lojmanlardaki tesislere birlikte giderdik. Hafta sonları Serkan, arkadaşlarıyla
vakit geçirir, aile içinde bulunmazdı. Bu arkadaşların birisinin, bir yıl
ilişki yaşadığı, arkadaşının karısı Hülya olduğunu o zamanlar ruhum bile
duymamıştı. Biz ailece gezmeye gitmediğimiz için de ablamlar bize gelir,
hayatımıza iyi kötü renk gelirdi. Bir iki pikniğe gittiğimizi hatırlıyorum
Serkan’la, başka yok … Gökçe, bir hafta sonu üçümüzün Kızılay’a gittiğimizi,
havanın yağmurlu olduğunu, babasının pantolonunu çamur yaptığı için epey azar
işittiğini, birlikte ilk ve son aile gezmemizin bu olduğunu söyledi. Doğrusu
Serkan’ın, arkadaşının karısıyla doludizgin aşk yaşadığı, hafta sonlarını bize
ayırmasını istemeyelim diye bilerek hır çıkardığı gündü o gün. Amacına
ulaşmıştı; kadın olayını bilmiyordum ama bir daha birlikte çıkmayı
istememiştim.
Gökçe’nin Ankara günlerindeki ‘baba’ imgesinde üç görüntü
var söylediğine göre :
Kadın olayından henüz haberdar olmadığım, gelen uyarı telefonlarını
ciddiye bile almadığım, ‘Ben Serkan’a kendimden bile fazla güvenirim. Kadının
biri bizi kıskanıyor, aramıza girmeye çalışıyor; Serkan hiç beni aldatır mı,
hele karnımda oğlunu taşıyorken …’ dediğim günlerdeki anlam veremediğim, daha
sonra kadınla ilişkisinden kaynaklandığını öğrendiğim şiddetli öfke
patlamalarının birinde tartışırken salonun kapısını öyle bir çarpmıştı ki, cam
tuzla buz olmuştu. Gökçe ve yeni yeni yürüyen Berke korkuyla gelmiş, camların
üzerlerine yağmasından kıl payı kurtulmuşlardı.
Gökçe’nin hafızasındaki ikinci baba fotografında, benim
kadın olayından haberdar olduktan sonraki duygularımı, acılarımı, hayal
kırıklıklarımı yazdığım günlüğümün üstüne kolonya dökerek yakma girişiminde
bulunan bir ‘baba’ var. O gün de Gökçe yatağındaydı ve bütün olanları duyduğunu
yıllar sonra söyledi. Ben yalvara yakara defterimi zor kurtarmıştım o gün
yanmaktan ama eşyaları Manisa’ya getirirken o defteri bulmuş ve yok etmişti.
Günlüğümde yazılanları okuyup, bana yaşattığı acıları unutturmaya çalışacağı
yerde, deftere düşman oldu. Defteri yok ederek, o günleri yaşanmamış
sayabileceğini düşündü sanırım. Zaten o günlerle yüzleşmeyi reddettiği için,
yaşadığı ilişkinin boyutlarını hesaplayamadı bir türlü.. Anne-babası da
yaşadığı ilişkiyi onayladıkları, kınamadıkları, dahası kocamı başka kadına
gitmek zorunda bıraktığımı söyleyerek beni suçladıkları için, yaptıklarının
yanlış olduğunu düşünmedi hiçbir zaman. Yaşananlar normaldi ve ben üstünü
örtmeli, kimseye duyurmamalıydım. Ailesi o zamanlar ümitle boşanmamı
bekliyordu. Babası bana açık açık, “Erkektir yapar; kabul etmiyorsan
boşanırsın; geceleri evine gelmiyor mu, evin nafakasını vermiyor mu, sen ona
bak. Kocası başka kadına giden kadın, kabahati kendinde aramalı. Sen nasıl bir
kadınsın ki kocan başka kadına gitti, kendine bunu sor…” demişti telefonda.
Allahtan canımın ölesiye yandığı o halimle bile lafı ağzına tıkmıştım. Sözlerim
karşısında ağzını açamamıştı.”Ben oğlunu aile hayatında huzursuz, mutsuz
ediyorsam, demek ki ben de mutsuzum. Peki, ben de başka bir erkekle ilişki
kursam, oğluna diyebilecek misin,’Kabahati kendinde ara, sen nasıl bir erkeksin
ki karın başka adamlara gidiyor?’diye… Ben namusluyum diye sen her evli kadını
benim gibi mi sandın? Oğlunun yattığı kadın da evli, iki çocuk annesi, hem de
arkadaşının karısı. Sizin ailenize öyle kadın yakışır; boşanayım da oğlun o
kadınla evlensin.” demiştim de sus pus olmuştu adam.
Kadın olayını çevreye duyurduğum, kadının kocasına ve iş
yerindeki amirlerine haber verdiğim için Serkan, cinnet anında beni boğmaya
bile kalkışmıştı. Toplumun yazısız kurallarından biri de bu işte : Böyle
ahlakdışı ilişkileri örtbas edeceksin. Benim olayı kapatmayışımın kini, öfkesi
hala Serkan’ın içinde. Bana karşı bazen öyle duruma geliyor ki, bir kelime daha
etsem kafamı duvara vura vura beni öldürecek ve hala da hıncını alamamış,
öfkesini soğutamamış olacak. O derece kinli, öfkeli, nefret dolu bana karşı. O
olay nedeniyle bebeğim henüz ikibuçuk aylıkken üzüntüden sütümün kesildiği,
yıllar boyu depresyon tedavisi gördüğüm, kalp krizi geçirdiğim onu
ilgilendirmiyor bile. Bana yaşattığı acılardan dolayı en ufak bir üzüntü ve
pişmanlık duymadı.
O, dünyanın merkezi; varsa yoksa o muhteşem egosu … Geçen
günlerde bana uzun süredir soğuk davrandığını, ilişkimizin ben istemesem hiç
olmayacağını; hayatında bir kadın varsa bunu bilmeye hakkım olduğunu
söylediğimde verdiği karşılık; ‘Sana bir daha o acıları yaşatacağımı nasıl
düşünebilirsin!’ değildi. ‘Başka kadınla birlikte olayım da beni aleme bir kere
daha mı maskara edesin?’ Aynen buydu cevap … Demek ki, aynı düşüncede hala;
yanlış olan, evlilik dışı ilişki kurmak, arkadaşının karısıyla yatmak değil;
benim bunu etrafa yaymam, ortalığı ayağa kaldırmammış. Benim duygularımın, çektiğim
acıların, sağlıksız aile ortamında büyüyen çocukların ne önemi var ki!... Ben
de zaten zayıf ahlaklı ve zayıf karakterli olduğunu düşünerek, ihanete bir daha
cesaret edemesin diye olayı örtbas etmemiştim. Kadının umurunda değildi
duyulması. Yaşadığı evlilik dışı ilişkileri, ahlaksızlığıyla dillere düşmüş bir
kadındı. Kocası, yaşadıklarından haberdardı; öyle bir evlilikti onlarınki.
Kocası bana telefonda açıkça söylemişti; ‘Böyle ilişkiler olur, normaldir, sen
bunu kimseye anlatmayacaksın. Ben karımı böyle kabul ediyorum; sen bu olayı
kapatmazsan silahımı alıp geleceğim, seni vuracağım.’
Neyse …. ‘Baba’ fotograflarından, ‘koca’ fotograflarına
geçtik; dilime vurdu yine … Kızımdaki üçüncü ‘baba’ görüntüsünde, bana
öfkelenip kafasını duvara vuran bir Serkan var. Yine kadın olayının
tartışmasını yaptığımız bir gece kafasını duvara duvara vurmuştu da içimden,
‘Zavallının azıcık aklı vardı, o da şimdi gitti…’ demiştim. O gün, duvarı
yumruklamaktan parmaklarını incitmişti, günlerce eli sargılı gezdi.
İşte Gökçe Ankara’da babasıyla ilgili olarak yalnızca
bunları hatırlıyor.
Okulda Rehberlik Panosunda, endişe-kaygı- depresyon
durumlarının B vitamini eksikliğinden kaynaklanıyor olabileceğini okuyunca,
hemen bir kutu B vitamini hapı aldım, kullanmaya başladım. Benim anksiyetenin
geçeceği yok. Bazen Serkan’nın olduğu ortamlarda boğulacak gibi oluyorum; sanki
her tarafıma kızgın iğneler batıyor. Bulunduğu ortamın enerjisini emen, etrafa
kötü duygular yayan asalak türü insanlardan o… İzmir’de annesine de defalarca çattı.
Ailesi ona özürlü gibi davranıyor; çocuk oyalar gibi idare ediyorlar hep. Aile
içinde, ‘Serkan’dır, ne yapsa yeridir.’ sözünü sık sık söylerler …
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder