10 Haziran 2014 Salı

NİHAYET UCUNDAN KIYISINDAN IŞIK GÖRÜNDÜ



Aylardır alacakaranlık kuşağındaydık; acılar, hastalıklar, sıkıntılar, üzüntüler arka arkaya geldi; üstesinden gelebilecek gücü bulacak mıyım bu kez de, yoksa uğruna gençliğimi buraya kadar mı, herşey bitti mi, diye ümitsizliğe kapıldığım oldu. Ülkede yaşanan acılar insanın dayanma gücünü zorlarken, Gökçe’nin Berkin Elvan’ın cenaze töreninde yaşadığı travma, panik atak hastası olmasına neden oldu.

Berkin vurulduğunda on dört yaşındaydı; oğlum Berke’yle yaşıt. Gezi Direnişi sırasında Okmeydanı’ndaki evinden ekmek almak için çıkmıştı ve polis tarafından  gaz fişeğiyle vuruldu. Berkin 15 yaşına komada girdi;  269 gün komada kaldı; vurulduğunda 45 kiloydu, öldüğünde 16 kilo … Başbakan, kan donduran bu katliam karşısında acımızı yaşamamıza, olayı kınamamıza bile izin vermedi. Berkin’in cenazesinin kaldırıldığı gün bütün yurtta milyonlarca kişi yürüdük. Ben, sabah Okmeydanı’ndaki eyleme, öğlen ise Şişli’deki yürüyüşe katıldım. Başbakan Gaziantep’te yaptığı mitingde Berkin’in terörist olduğunu söyleyerek, annesini ve babasını kalabalığa yuhalattı. Daha sonra bir açıklamasında şunları söyledi: Dışarıdan bize komplo yapılmıyor dersek yanılırız; Türkiye'de bir çocuk ölüyor. Bu çocuğun ölümüyle ilgili ilanlar veriliyor, üzerine de bu çocuğun katili olarak şahsımı gösteriyorlar. Ekmek almaya giden çocuğun yüzünde poşu, elinde sapan bunların ne işi var? Annesinin, açıklaması enteresan, 'Çocuğumun katili Başbakandır' diyor. Karanfille bilye atıyor, kabrine. Cebinden patlayıcılar çıkıyor. Bütün bunların hepsi ortada. Malum medya, Doğan Grubu çok ilginçtir kendilerine göre adam buluyorlar sanki o çocuğu polis hedef alarak biber gazını atmış. Bir defa bu çocuğu oraya taşıyan zihniyettir lanetlenmesi gereken. Bu çocuğa sapan veren kim? Çocuğun yüzünde poşu olduğu zaman bu kaç yaşındadır diye ayıklayacak durumda değil ki… Bu sözleri söyleyen Başbakan, Gezi Direnişi sırasında demokratik gösteri hakkını kullanan halka ilaçlı su, gaz fişeği, plastik ve gerçek mermi sıkan; sekiz kişiyi öldüren, on kişiyi kör eden, pek çok insanı sakat bırakan polisleri ‘destan yazan kahramanlar’ ilan etmiş; 24 maaş ikramiye ile ödüllendirmişti.

Gökçe, arkadaşlarıyla birlikte, akşam Taksim İstiklal Caddesinde yapılan protesto gösterilerine katılmıştı. Polis, bütün çıkışlara barikat kurmuş, gaz saldırısından kaçmaya çalışan gençleri, bakın şurası güvenli, orada toplanın, diyerek belli bir alana sürmüş, daha sonra Dalyan Harekatıyla o alana kıyasıya gaz sıkmış. Kızım, bir polisin diğerine, gözüne nişan al, gözüne, dediğini duymuş. Polis bir taraftan da acımasızca jopluyormuş gençleri; kızımın suratına inmek üzere olan jop darbesinden, üstüne kapanan arkadaşı kurtarmış. O kadar çok gaz sıkmışlar ki, göz gözü görmez olmuş; çocuklar tıkanmış, nefes alamaz duruma gelmişler; onlar, durun yapmayın ölüyoruz ölüyoruz, diye çığlık attıkça, polis gaz saldırısının şiddetini arttırıyormuş. Nihayet, feryatlara dayanamayan bir kafeterya çalışanı kapıyı açmış ve çocukları içeri almış. Çocuklar o gün tam anlamıyla dehşete düşmüş, ölümden dönmüşler. Gökçe bu travmayı atlatamadı; kalp ritmi bozulmaya, nefesi daralmaya başladı. Bir süre böyle gitti; kardiyolojiye gittik, doktor kalpte sorun olmadığını söyledi. Psikiyatriste gitmeye zorladım, her seferinde, şimdi iyiyim, geçti geçti, dedi. Nihayet, Şişli’de arkadaşlarıyla bir kafede otururken, panik atak krizi gelmiş; yaşadığı dehşet ve korkudan bilincini kaybetmek üzereyken acile götürmüşler; doktor, sakinleştirici iğne yapmış. Kriz iki defa daha geldi; birisinde yine arkadaşları acile götürmüşler; sonuncusunda Serkan çocukları görmeye İstanbul’a gelmişti, birlikte götürdük. Psikiyatristin verdiği ilaçları kullandıkça ataklar yine geldi ama üstesinden gelebildi. Cıvıl cıvıl hayat dolu kızımın neşesi gitti, gül yüzü soldu; kriz gelir korkusuyla evden çıkamaz oldu. Ruhsal acıya dayanamayıp intihar edeceği korkusu beni dehşete düşürdü. Tek sosyal hayatım parti çalışmalarıydı, onu da bıraktım, kızımı gözümün önünden ayırmadım. Gücümün tükendiğini hissettiğim anda bir mucize oldu; Gökçe, arkadaşının tanıştırdığı bir gençle çıkmaya başladı. Yaşar, Gökçe’ye öyle bağlandı ki, yüzüne bakarken gözlerindeki sevgi ve şefkat dolu ifadeyi görünce gücüm tazelendi, tamam bu işi hallettik, dedim içimden. Yaşar, Gökçe’yi bir çocuk gibi sarıp sarmaladı. Gökçe, panik atak krizlerini atlattıktan sonra, ilacın yan etkisi baş dönmesi nedeniyle evden çıkamadığı için, haftalarca evde kızımı oyaladı; bana çok destek oldu; Gökçe’yi çok mutlu etti; yavaş yavaş korkularından kurtulup, normale dönmesini sağladı. İlaç tedavisi devam ediyor ama korkmuyorum artık; biz bu işi hallettik. Kızımın bu kötü döneminde okul başarısının etkilenmemesi, sınıfını iyi bir dereceyle geçmesi de büyük bir mutluluk oldu bizim için. Gökçe ve Yaşar evlilik planları yapıyorlar; ben, kuzuşum, bebeğim ne zaman büyüdü de evlenecekmiş, diye şaşırıyorum ama kendimi ciddi ciddi Yaşar’ın kayınvalidesi değil, annesi gibi görüyorum; o benim için çok değerli; kızımı hak ediyor. Tek derdim, Gökçe durup durup benimle dalga geçiyor; ben sevgili buldum, sen hala bulamadın, diye … Ne yapalım, kısmetim Salih, o da kör talih …


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder