Bu sabah, iki ay önce randevu aldığım mamografi çekimi için üniversite hastanesine gittim. Çok can yakıcı bir işlem, şükür ki fazla uzun sürmüyor. İnsan bu kontrollerde yanında eşinin bulunmasını, ona nazlanabilmeyi, onun tarafından teselli edilmeyi öyle çok arzu ediyor ki !... Ben, hamileliklerimin son kontrollerine bile yalnız gittim; Serkan, gittiğimi bilmedi bile. O zamanlar, muayene sıramı beklerken, kocalarıyla birlikte gelen karnı henüz leblebi yutmuş gibi kadınlara içim giderdi. benim gibi yalnız gelen pek olmazdı; belki bir-iki kişi ... Kocası yanında olmayanların da yanında anne veya kayınvalideleri olurdu. Çocuk bekleme süreçleri de Serkan'ın hayatında en ufak bir heyecan ve değişikliğe yol açmamıştı.
Neyse, ben yine derin sulara daldım, çıkamam kolay kolay; gelelim mamografiye ... Geçen yılki kontrolde sol göğsümde ufacık bir kist vardı; mamografi çekimini yapan uzman, kaygılanmamamı, kistin belki de seneye kaybolacağını söylemişti. Bugün, kaybolmak şöyle dursun, kistin birkaç tane olduğunu söyledi. Yine kaygılanacak bir durum olmadığını, kistleri izleyeceklerini, altı ay sonra tekrar mamografi çekimi için gelmemi söyledi. Umarım kötü bir şey olmaz; çocuklar için sağlıklı olmalıyım. Onlara, benimle ilgili hiçbir korku yaratmak istemiyorum; benden başka hiç kimseleri yok; Allah yardımcım olsun ...
Gazetede bir haber : Kalbi Kırılanlar Daha Az Yaşıyor ... Kırık kalplerin kalp krizi geçirme riski, iyi bir beraberliğe sahip olanlara göre yüzde otuz dört daha fazlaymış.Stres ve kızgınlık kalbi olumsuz etkiliyor; mutlu evlilikler, güçlü bağlar kalbe iyi geliyor. Berke'nin doğumundan sonra Serkan'ın bana yaşattıkları, 35 yaşımda kalp krizi geçirmeme neden olmuştu. O günden sonra, ikinci krizden deli gibi korktum. On sekiz yıl artık gösterdi ki biz birbirimize iyi gelmiyoruz. Bunca yıl hep Serkan'ı kazanma ümidiyle sabrettim ama gördüm ki, ben onu hayatımdan çıkarmadan çok önce o beni gözden çıkarmış. Hani bir söz vardır : Aslında giden, terk eden değil, terk edilendir. Terk edilen, çoktan çekip gitmiştir; gidene, gitmekten başka çare bırakmamıştır. Serkan beni hiçbir zaman hayatına almadı; kapılarını sıkı sıkı kapattı bana. Evlenmesi, bana verdiği bir lütufmuş gibi davrandı hep. Babasının annesinden bir kadın olarak, eş ve anne olarak beklentileri neyse, Serkan'ın da bana yaklaşımı aynı oldu. Bir kez bile duygusal anımız olmadı. Derin bir sohbet yapmadık, konuşmadık yıllar yılı. Boşanmaların çoğunun nedeninin iletişimsizlik, çiftlerin birbirini dinlememesi olduğunu gösteriyor araştırmalar; bunu anlamak için araştırmaya gerek var mı ??? Biz de konuşamadık bir türlü. Serkan'ın hiç zamanı yoktu ya da konuşacak durumda değildi. Konuşma isteklerimi hep bastırmak; çığlıklarımı, korkunç yalnızlığımı içime gömmek zorunda kaldım hep. Duygularımı, beklentilerimi mektup yazarak ilettim kaç kere; mektuplar da şöyle bir göz atıldıktan sonra, alaycı bir yüz ifadesiyle yırtılıp atıldı. Dikkatini çekmeyi beceremedim bir türlü. kendini öylesine önemli ve değerli ve beni öyle değersiz görüyordu ki, benim için düşünmek, emek vermek gereksiz görünüyordu. ne yaptıysam Serkan'ın ilgisini çekmeyi başaramadım. Baba olmak bile heyecanlandırmadı, aile hayatına bağlayamadı onu. Hayatımızı yakından bilmeyenler, bu sözlerimin üstüne, benimle evlenmeye zorlandığını, onu elimde tutmak için çocuk yaptığımı düşünür haklı olarak. Evliliğimizin de, iki çocuğun da Serkan'ın yalanlarıyla, ısrarlarıyla olduğunu; bana güvenilmez bir görüntü verdiği için bin dereden su getirerek beni evliliğe ve çocuk yapmaya ikna ettiğini, sonra da beni yarı yolda bırakıp, kendi hayatını yaşamak için kaçıp, kendine tek kişilik bir hayat kurduğunu, hayatın bütün yükünü bana yüklediğini ailelerimiz bilir ancak. Bilir bilir de, onun ailesi bu adaletsizliği savunur; kadınlığın, çile çekmek ve katlanmak olduğunu;başka kadınla ilişkinin bile erkeğin hakkı olduğunu; kadına susmak, katlanmak ve ailenin bütün yükünü taşımanın düştüğünü söylerler bana. Erkek başka kadına gitse bile suçlu, evdeki kadındır onlara göre.Kadın, erkeği ahmak bir çocuğu idare eder gibi oyalayıp idare etmeli; erkek mutluluğu dışarıda aramasın diye çeşit çeşit yemek, börek-çörek yapmalı; erkek bütün bunlara rağmen başka kadına gittiyse, evdeki çileli kadın kendini suçlamalı. Bunlar nasıl Batılı, nasıl Egeli, şaşmışımdır hep. Batılısı bu zihniyetteyse, Doğulusunun alnından öpmeli; az bile yapıyorlar eksik eteklere ...

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder