Geçen
hafta Berke, arkadaşının doğum gününe gittiğinde arkadaşına, annen nerede, diye
sormuş; Can,, annem öldü, deyince oğlum sorduğu için çok utanmış ve çok
üzülmüş. Akşam eve geldiğinde, "Can'ın annesi ölmüş, ne korkunç bir şey,
çok üzüldüm...' derken elimi, beni kaybetme korkusuyla sıkı sıkı tutarken sesi
titriyor, ağlamamak için kendini zor tutuyordu.
Sağlıklı olmaya ve olabildiğince uzun yaşamaya bunun için karar
vermiştim bir süre önce. Hayat denen kurt kapanında, it dalaşında çocuklarımın
yanında birkaç yıl daha fazla kalabilmek için zaten keyfe keder kullandığım ama
arada sınırı aştığım alkolü ve sigarayı bırakmaya karar vermiştim.
Senelerdir yalnızlığın ve sevgisizliğin acısına, ruhumdaki beni
perişan eden dalgalanmalara güçlükle katlanıyorum. Arada yaşadıklarıma
katlanmak için iki üç bira içip temizliğe girişiyor, şarkılar söyleyerek evin
altından girip üstünden çıkıyorum; sonra da, 'Kanımda Serkan'dan geçen Hepatit
B taşıyıcılığı var zaten, bir de içerek karaciğeri tahrip edip ömrümü
kısaltıyorum.' diye kendimi suçluyorum. Madem ki dünyaya iki çocuk getirdim, hayatımı
böyle hor kullanmaya, hayatla kumar oynamaya hakkım yok...
Psikiyatrik tedaviye başlamaya bir türlü karar veremiyorum.
Depresyon, anksiyete... doktorların her türlü soruna aynı ilacı vermeleri güven
uyandırmıyor bende. Bir de ilaçların yan etkilerine katlanmak kabir azabı...
Kendi kendime de toparlanamıyorum ama... Bitkisel reçeteler, yoga, falan
fişman... ne yaptıysam ruhumu dengeye oturtamıyorum. Gayet mutlu, neşeli,
herşey yolunda, derken... hava bulutlanıp yağmura dönünce ben tırlatıyorum, nefes
alamıyorum, çıldıracak gibi oluyorum. Anksiyete mi, panik atak mı neyse ne,
bilmiyorum ama yağmurdan, şimşekten, gök gürültüsünden dehşete düşüyorum, çok
korkuyorum; durup durup pencereden dışarı bakıyorum, yağmur kesilmiş mi,
bulutlar biraz olsun aralanmış mı diye... Depresyonda olmadığımı biliyorum çok
şükür, bu da az şey değil ama her yağmurda, yusuf yusuf, demek de bitiriyor
beni ...Gerginlik kalbimi yoruyor, tüm bedenimi hırpalıyor; bütün kemiklerim
sızlıyor bu korku nöbetlerinde. Yağmurlu havalarda deprem olacak diye korkudan
ölüyorum. İzmir'de depremi yaşarken yağmur yağıyordu ve bu bende kalıcı hasar
bıraktı, bir türlü atlatamıyorum; her an altımdaki yer sallanıyormuş gibi
geliyor. Çocuklar gerginliğimi, korkumu fark etmesinler diye insanüstü çaba
gösteriyorum. Hele yağmurlu havalarda Serkan evden uzakta görevdeyse, başucuma
fenerler, mumlar, koridora şemsiyeler, askıya montlar, kol içine çoraplar
yerleştirip, tedirgin, korkulu bir uykuya yatıyorum.Uzun zamandır bu korkuyu
atamadım üstümden. Öyle zamanlarda sokaktaki insanlara bakıp, "Her şey
yolunda, sadece yağmur yağıyor, bak insanlar sokakta dolaşıyorlar, anormal bir
durum yok, korkacak hiçbir şey yok." diye kendime moral vermeye
çalışıyorum. Ne yaparsam yapayım, yağmur kesilinceye kadar kalbim deli gibi
atıyor, huzur bulmuyor. Yağmurdan sonra dayak yemiş gibi, uzun zaman kendimi
toparlamaya çalışıyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder