7 Şubat 2014 Cuma

BİZİM KOMİK AŞK ÜÇGENİ …



Arka bahçem, diyorum ben ona; toplum içine çıkarken güçlü, kararlı, güzel, hayatın tozunu attıran görüntümün bir de arka bahçesi var. Orda hayal kırıklıklarım, ümitsizliklerim, beklentilerim, zavallılığım, yalnızlığım … var. Arka bahçemdeki ben’e şaşıyorum bazen; sen bu kadarcık mısın yaaaa; hani çok güçlüydün, Hükumet Kadındın, diyorum ona.

Feysbukta komik bir aşk üçgenimiz var, kendime ne kadar gaz versem de o defteri kapatamıyorum. Kendi kendime, “Mükemmel olmak zorunda değilsin, bu da senin zayıf halkan…” diyorum. Benim durumumdaki bir kadın için mükemmel olmak nedir? Yirmi üç yıllık evliliğinde ihanete uğramış, sevilen kadın olmamış, sevildiğini hissetmemiş, çocuklar babasız büyümesin diye her çileye katlanmış, yalnız başına iki çocuk ve kendine hayran bir kocayla hayatı sırtlamış bir kadının elli yaşına yaklaştığında saçlarını okşayan, değer veren, güzel olduğunu hissettiren, sığınacak liman olan, güç veren, başını omzuna koyup ağlayabileceği  bir erkeği hayatına istemesi zayıflık mıdır? Türk filmi gibi oldu yaaa; filmde görsek, bu kadar da olmaz, deriz, oldu valla, hepsi oldu, ben yaşadım, gördüm …  

Kadının kendisine bütün bu duyguları yaşatan bir erkekle beraber olmayı istemesi istemesi ayıp mı, günah mı, suç mu ??? Biz kadınlar, cinselliğimizi yok sayıp öldürdüğümüz zaman  erkeklerin gözünde saygıdeğer olabiliyoruz ancak. Cinsellikten arınmış bir kadın onların hayatında değerli ve kutsal olabiliyor ancak ... Onlar her koşulda, her ortamda bedenlerini doyururken, biz kadınlar cinselliğimiz yokmuş gibi yaşamak, kendimizi ev işleri, alışveriş, çocuklarla avutarak cinselliğimizi baskılamak zorundayız. Doğaya aykırı bu rolü bize dayatırken neler hissettiğimizi biliyor mu kader yazıcılarımız muhteşem erkekler??? Kendilerinin gidermek için dört kadına ihtiyaç duydukları cinsellik güdüsünün bizde de olduğunu, hafif kadın, orta malı, orospu, ellere var bize yok mu … gibi mide bulandırıcı tanımlardan kaçınmak için kadınlığımızı anneliğimizin güneşinde kuruttuğumuzu bilseniz ne yazar!!!... Kadınlar ayaklanıp, ben sadece anne değilim, kadınım kadın, benim ne isteyip istemediğime sen karar veremezsin erkek milleti; dinin arkasına saklanma, vicdana, kalbe, yaradılışa  aykırı hiçbir şey dinde olamaz, demedikten sonra … Kadınlarımız başörtüsüyle Meclis’e girdikleri için pek mutlular belli ki, neleri kaybettiklerinin farkında değiller … Bu rol paylaşımına karşı olsam da, yirmi üç yıllık evliliğimde aldatıldığım yıllarda  ve bitirme kararı verdiğim son iki senede cinsellikten arınmış kutsal anne, kutsal kadın olmanın dışında bir yaşamı kendime yakıştıramadım. Psikiyatride bu duruma, öğrenilmiş çaresizlik deniyor.

Salih, Sevda ve benden oluşan komik bir aşk üçgeni demiştim … Bir yıldır birbirimizi takip ediyoruz. Ben Salih’le bir gelecek için başlangıç yapmaya karar veremeyince, Salih boşluğa düşüp yine feysbuktan Sevda ile kısa bir macera yaşamıştı. Ben bunu öğrenince de Sevda ile ilişkisini bitirip, beni kazanmak için her yolu denemişti, feysbuktan tabii ki … Kendime şaşıyorum ama hala Salih’in sayfasında bana bir gönderme varsa gururum okşanıyor, sekiz köşe oluyorum. Bugün bir paylaşımında, ‘Sen benim görmek için bakmaya gerek bile duymadığım ezberimsin.’ ‘Bir körün bir sağıra ‘çok güzelsin’ demesi gibidir aşk.’ demiş; bir yıldır ben kaçıyorum o hala benden vazgeçmedi, acaba gerçekten seviyor mu, kaçmakla bu yaştan sonra mutluluk fırsatını mı tepiyorum, diyorum ama ne başlayabiliyorum ne de bitirebiliyorum; öğrenilmiş çaresizlik bu işte …

Salih’in geçmiş günlerdeki paylaşımlarını dolaşıyorum, 2 Temmuz 2013 tarihli paylaşımında duraksıyorum;

Dün gece, el ayak çekilince,
Kurdum mahkemeyi
Yargıladım yüreğimi…!
Aklım HAKİM… Vicdanım SAVCI…
Duygularım TANIK… Yüreğim SANIK…
Avukata gerek duymadık… Sordu Hakim;
Nasıl seversin bunca zaman sen…?
Boyun büktü yürek, Ah bir bilsen…!
Duygular kıpır kıpır söz istediler…!
Hakim Bey, sevmek hangi yasada suç…?
Peki, dedi Hakim… Vurdu yeniden tokmağı,
SEVDİĞİN KARŞILIK VERDİ Mİ BARİ…?
YÜREK yine kırık, yine ezik…
BEN KARŞILIK İÇİN SEVMEDİM Kİ…

Biz bu tür şiirleri ortaokul en fazla lise yıllarında yazar ve beğenirdik; elli yaşımda bana olan duygularını bu paylaşımıyla ifade etmeye çalışan bir erkek var karşımda; üstelik benden sekiz yaş büyük … Hayatımda erkek defterini tamamen kapatasım geliyor…

Salih 3 Mayıs günü  kallavi bir araba önünde çekilen resmiyle şu sözü paylaşmış; Her günüm seninle başlar ve biter, vazgeçemediğim … Sözler arabaya mı, bana mı yoksa başka bir kadına mı, bilemiyorum; sanırım arabasına aşık olan erkeklerden o da …  Ne de olsa ortalık yabancısı da yerlisi de gözümüzün içine içine sokulan umutsuz ev kadınlarından geçilmiyor. Kadın bulunur araba bulunmaz …

Bizim komik aşk üçgeninde izledikçe karnımı tuta tuta güldüğüm bir durum var; Salih MHP’li, Sevda CHP’li,ben İşçi Partiliyim; yani idik … Birbirine yaranmak, bak ben de senin gibiyim mesajı vermek için siyasal eğilimler değişti zaman içinde. Sevda’nın paylaşımlarında Salih’e yaranmak için din iman, Cuma, karınca duası, bereket duası … paylaşımlarından geçilmiyor; kadın dine imana geldi Salih’i kazanmak için … Salih MHP’liydi şimdi beni kazanmak için en gözükara CHP’li, Atatürkçü … Ben, bu komik aşk üçgenine dahil olmadan önce de İşçi Partiliydim, şimdi de İşçi Partiliyim. Benim İşçi Partililiğim hikaye değil; kapitalizmin gereği  kokuşmuş, yozlaşmış  ilişkileri engellemezsek gülün gül ile tartıldığı ilişkileri yaşayamayız çünkü … İmkansız olduğunu biliyorum ama bu da benim ütopyam; bana Doğu Perinçek’in Şule’ye baktığı gibi bakacak insanı bekliyorum… Bulamazsın, diyor bir yanım; öbür yanımın  cevabı, Hacca giden karıncanın cevabı; varamasam da yolunda ölürüm …





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder