Arka bahçem, diyorum ben ona; toplum içine çıkarken güçlü,
kararlı, güzel, hayatın tozunu attıran görüntümün bir de arka bahçesi var. Orda
hayal kırıklıklarım, ümitsizliklerim, beklentilerim, zavallılığım, yalnızlığım
… var. Arka bahçemdeki ben’e şaşıyorum bazen; sen bu kadarcık mısın yaaaa; hani
çok güçlüydün, Hükumet Kadındın, diyorum ona.
Feysbukta komik bir aşk üçgenimiz var, kendime ne kadar gaz
versem de o defteri kapatamıyorum. Kendi kendime, “Mükemmel olmak zorunda
değilsin, bu da senin zayıf halkan…” diyorum. Benim durumumdaki bir kadın için
mükemmel olmak nedir? Yirmi üç yıllık evliliğinde ihanete uğramış, sevilen
kadın olmamış, sevildiğini hissetmemiş, çocuklar babasız büyümesin diye her
çileye katlanmış, yalnız başına iki çocuk ve kendine hayran bir kocayla hayatı
sırtlamış bir kadının elli yaşına yaklaştığında saçlarını okşayan, değer veren,
güzel olduğunu hissettiren, sığınacak liman olan, güç veren, başını omzuna
koyup ağlayabileceği bir erkeği hayatına
istemesi zayıflık mıdır? Türk filmi gibi oldu yaaa; filmde görsek, bu kadar da
olmaz, deriz, oldu valla, hepsi oldu, ben yaşadım, gördüm …
Kadının kendisine bütün bu duyguları yaşatan bir erkekle beraber olmayı istemesi istemesi ayıp mı, günah mı, suç mu ??? Biz kadınlar, cinselliğimizi yok sayıp öldürdüğümüz
zaman erkeklerin gözünde saygıdeğer
olabiliyoruz ancak. Cinsellikten arınmış bir kadın onların hayatında değerli ve kutsal olabiliyor ancak ... Onlar her koşulda, her ortamda bedenlerini doyururken, biz
kadınlar cinselliğimiz yokmuş gibi yaşamak, kendimizi ev işleri, alışveriş,
çocuklarla avutarak cinselliğimizi baskılamak zorundayız. Doğaya aykırı bu rolü
bize dayatırken neler hissettiğimizi biliyor mu kader yazıcılarımız muhteşem
erkekler??? Kendilerinin gidermek için dört kadına ihtiyaç duydukları cinsellik
güdüsünün bizde de olduğunu, hafif kadın, orta malı, orospu, ellere var bize
yok mu … gibi mide bulandırıcı tanımlardan kaçınmak için kadınlığımızı
anneliğimizin güneşinde kuruttuğumuzu bilseniz ne yazar!!!... Kadınlar
ayaklanıp, ben sadece anne değilim, kadınım kadın, benim ne isteyip
istemediğime sen karar veremezsin erkek milleti; dinin arkasına saklanma,
vicdana, kalbe, yaradılışa aykırı hiçbir
şey dinde olamaz, demedikten sonra … Kadınlarımız başörtüsüyle Meclis’e
girdikleri için pek mutlular belli ki, neleri kaybettiklerinin farkında
değiller … Bu rol paylaşımına karşı olsam da, yirmi üç yıllık evliliğimde
aldatıldığım yıllarda ve bitirme kararı
verdiğim son iki senede cinsellikten arınmış kutsal anne, kutsal kadın olmanın
dışında bir yaşamı kendime yakıştıramadım. Psikiyatride bu duruma, öğrenilmiş
çaresizlik deniyor.
Salih, Sevda ve benden oluşan komik bir aşk üçgeni demiştim
… Bir yıldır birbirimizi takip ediyoruz. Ben Salih’le bir gelecek için
başlangıç yapmaya karar veremeyince, Salih boşluğa düşüp yine feysbuktan Sevda
ile kısa bir macera yaşamıştı. Ben bunu öğrenince de Sevda ile ilişkisini
bitirip, beni kazanmak için her yolu denemişti, feysbuktan tabii ki … Kendime
şaşıyorum ama hala Salih’in sayfasında bana bir gönderme varsa gururum
okşanıyor, sekiz köşe oluyorum. Bugün bir paylaşımında, ‘Sen benim görmek için
bakmaya gerek bile duymadığım ezberimsin.’ ‘Bir körün bir sağıra ‘çok güzelsin’
demesi gibidir aşk.’ demiş; bir yıldır ben kaçıyorum o hala benden vazgeçmedi,
acaba gerçekten seviyor mu, kaçmakla bu yaştan sonra mutluluk fırsatını mı
tepiyorum, diyorum ama ne başlayabiliyorum ne de bitirebiliyorum; öğrenilmiş
çaresizlik bu işte …
Salih’in geçmiş günlerdeki paylaşımlarını dolaşıyorum, 2
Temmuz 2013 tarihli paylaşımında duraksıyorum;
Dün gece, el ayak çekilince,
Kurdum mahkemeyi
Yargıladım yüreğimi…!
Aklım HAKİM… Vicdanım SAVCI…
Duygularım TANIK… Yüreğim SANIK…
Avukata gerek duymadık… Sordu Hakim;
Nasıl seversin bunca zaman sen…?
Boyun büktü yürek, Ah bir bilsen…!
Duygular kıpır kıpır söz istediler…!
Hakim Bey, sevmek hangi yasada suç…?
Peki, dedi Hakim… Vurdu yeniden tokmağı,
SEVDİĞİN KARŞILIK VERDİ Mİ BARİ…?
YÜREK yine kırık, yine ezik…
BEN KARŞILIK İÇİN SEVMEDİM Kİ…
Biz bu tür şiirleri ortaokul en fazla lise yıllarında yazar
ve beğenirdik; elli yaşımda bana olan duygularını bu paylaşımıyla ifade etmeye
çalışan bir erkek var karşımda; üstelik benden sekiz yaş büyük … Hayatımda
erkek defterini tamamen kapatasım geliyor…
Salih 3 Mayıs günü
kallavi bir araba önünde çekilen resmiyle şu sözü paylaşmış; Her günüm
seninle başlar ve biter, vazgeçemediğim … Sözler arabaya mı, bana mı yoksa
başka bir kadına mı, bilemiyorum; sanırım arabasına aşık olan erkeklerden o da
… Ne de olsa ortalık yabancısı da
yerlisi de gözümüzün içine içine sokulan umutsuz ev kadınlarından geçilmiyor.
Kadın bulunur araba bulunmaz …
Bizim komik aşk üçgeninde izledikçe karnımı tuta tuta
güldüğüm bir durum var; Salih MHP’li, Sevda CHP’li,ben İşçi Partiliyim; yani
idik … Birbirine yaranmak, bak ben de senin gibiyim mesajı vermek için siyasal
eğilimler değişti zaman içinde. Sevda’nın paylaşımlarında Salih’e yaranmak için
din iman, Cuma, karınca duası, bereket duası … paylaşımlarından geçilmiyor;
kadın dine imana geldi Salih’i kazanmak için … Salih MHP’liydi şimdi beni kazanmak için en
gözükara CHP’li, Atatürkçü … Ben, bu komik aşk üçgenine dahil olmadan önce de İşçi
Partiliydim, şimdi de İşçi Partiliyim. Benim İşçi Partililiğim hikaye değil;
kapitalizmin gereği kokuşmuş,
yozlaşmış ilişkileri engellemezsek gülün
gül ile tartıldığı ilişkileri yaşayamayız çünkü … İmkansız olduğunu biliyorum
ama bu da benim ütopyam; bana Doğu Perinçek’in Şule’ye baktığı gibi bakacak insanı
bekliyorum… Bulamazsın, diyor bir yanım; öbür yanımın cevabı, Hacca giden karıncanın cevabı;
varamasam da yolunda ölürüm …

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder